İçine doğduğumuz dünyayı anlamlandırabilmek için tanımlara ihtiyacımız var fakat bu tanımlarda kişiliklerimizin tanımı olduğu için kavram karmaşası yaşayabiliyoruz. Özellikle büyüme dönemlerimizde başta ebeveynlerimiz, içine doğduğumuz çevre ve kültür devamında eğitim sistemi bu tanımları koymamızda ve o tanımları anlamlandırmamızda ki en büyük etkenler. Yüklediğimiz anlamla özdeşleşmediğimiz tanımlarımız, sağlık seviyemizi olumsuz etkilemiyor fakat bir çok tanımımızla bize yüklenilenler çerçevesinde özdeşleşiyoruz. Böylece yargılar çıkıyor ortaya. Red Hawk’ın “Ben” şiirinde de söylediği gibi;
“Bütün anlamlar ve acı çekişler onları iyi-kötü diye yargılamamızdan çıkar ortaya.”
İyi-Kötü demişken nelere iyi diyoruz mesela?
Bunlardan birine iyi, diğerine kötü etiketi yapıştırdığımızda alt zihin merkezimiz tıp fakültesini bitirmek örneğine iyi, sevdiğinden ihanete uğramak örneğine ise kötü etiketini yapıştırıyor. Peki aradan 3 yıl geçti diyelim. Tıp fakültesini bitiren “Yenidoğan Çetesi” gibi bir organizasyonun içinde yer aldı. Sevdiğinden ihanete uğrayan ise kendi üzerinde çalışmaya karar verdi. İyimiz hala aynı mı?
Mutluluk, başarı vb bir çok tanımımız var. Bunların bir çoğu toplumun önümüze koyduğu kavramlar. Bunlara hangi sorusunu sormadıkça “Toplumun ürünü” olarak kalmaya ve önümüze uzatılan havuçların peşinde bir ömür harcamaya devam edeceğiz. Çok paraya sahip olmak mı başarı? Yada çok iyi bir kariyere sahip olmak mı? Bu sorulara cevabımız evetse zaten sorun yok. Burası müthiş bir konfor alanı 🙂 Benzer durumlar mutluluk tanımı için de geçerli. O zaman koyduğumuz tanımları yıkacak ve yeniden yapılandıracak yeni tanımlarla bitireyim yazımı.
Mutluluk, mutsuzluktur.
Başarı, başarısızlıktır.
Ama hangi mutluluk yada hangi mutsuzluk?
Hangi başarı yada hangi başarısızlık?